Trendyol Süper Lig’in 9’uncu haftasında Fenerbahçe, Hatayspor engelini 4-2’lik skorla geçti. Sarı-lacivertlilerin rekor kırdığı mücadeleyi spor yazarları değerlendirdi. Usta kalem, sarı-lacivertlilerin futbolunu basketboldaki Zeljko Obradovic efsanesine benzetti.
İşte Fenerbahçe – Hatayspor maçının ardından yapılan değerlendirmeler…
FENERBAHÇE ‘GÖKDELENİ’ / ERCAN GÜVEN
Mütevazı futbol mahallemizde büyük maliyetle projelenen, sezon başı temeli atılan, milyonların gururla izlediği “Fenerbahçe Gökdeleni”, işinin ehli “mühendisleri”, maharetli “ustaları” ile müthiş bir tempoya ulaştı, neredeyse “haftada iki kat çıkarak” kendi rekorunu kırdı.
Evet… Ligde 9’da dokuz, Avrupa dahil 17’de on yedi galibiyet, Fenerbahçe’nin en iyi başlangıç rekoru ama ömrü birkaç günlük büyük olasılıkla. İlaveten puan cetvelinde zirve ve yarışta psikolojik üstünlük cepte.
Beklenenin aksine maça baskıyla başlamadı Fenerbahçe… Ancak bunun erken gol için bir plan olması kuvvetle muhtemel. Çünkü yumuşak Fenerbahçe’yi gören Hatayspor hücum paslarına başladığında, henüz 7. dakikada kaptığı topu Szymanski ile ilk gole çevirdi Fenerbahçe.
Oysa, Hatayspor’un bu kadar güç ve beceri farkı olan Fenerbahçe’ye karşı Kadıköy’de puan almak için maçı gol yemeden sürdürüp rakibi strese sokmaktan başka çaresi yoktu. Ama iş işten geçmiş oldu daha en baştan.
Ardından, sağlam durmaya çalışan Hatay savunmasının arkasına kanatlardan inerek veya rakip çıkarken baskıyla kazandığı topları kontrataklara çevirerek ilk yarıda bir tek pozisyon bile vermediği Hatayspor’u adeta sürklase etti Fenerbahçe.Kanatlar oyunu güçlendirmedi, gol de attı… Osayi’nin 15. dakikadaki golünden sonra 25’te Dzeko’nun ceza sahasında indirilmesi üzerine verilen penaltının VAR’dan ofsayt gerekçesiyle dönmesi vardı ki doğruydu karar.
İptal edilen penaltıdan sonra fauller geçici sakatlıklarla Fenerbahçe’nin oyunu soğudu ve Hatayspor gecikmiş bir önde baskıya başlayınca ikinci kez tuzağa çekilmiş oldu. Savunmayı boşlayan rakibi 38’de Dzeko cezalandırdı ve skor devre bitmeden 3-0 oldu.
Süper Lig’in Fenerbahçe ve Galatasaray ile birlikte hiç yenilmeyen üç takımından biri olan Hatayspor’un Kadıköy’deki durumunu anlamak için kalecisi Erce’ye bakmak yeter.
Konuk takımın sahada en çok yorulan futbolcusu Erce “yarısı dolu bardak” gibi oldu Kadıköy’de! Nasıl baktığınıza bağlı yani. Biri Fred’in pas arası yapıp Dzeko’yu pozisyona soktuğu kendi başlangıç hatasından olmak üzere 4 gol yedi ama yediğinden fazla kurtardı.
Çünkü Fenerbahçe diri ve üstündü. İştahlıydı. Fred, Szymanski, Dzeko, Osayi, daha iyi günlerini de gördüğümüz İrfan Can dışında bütün takım “durdurulamaz” kategorisinin eşiğindeydi artık. Tempo, topu hızlı geri kazanma, kanat, merkez, hepsi tamamdı.
İkinci yarıya üç değişiklikle başladı Volkan Demirel ve daha kalabalık yüklenmeye başlayan Hatayspor ilk pozisyonunu buldu. Fenerbahçe kısa bir süre top çıkarmakta zorlanırken Hatayspor’un kazandığı serbest vuruş ve kurtarmak isteyen Livakovic’in geçici sakatlandığı Ghoulam’ın sıra dışı golü geldi. Livakovic zaten sadece ikinci yarı oynadı. İlk yarı belki de soyunma odasındaydı!
Hatayspor’un golüyle Demirel’in takımı Fenerbahçe’nin galibiyet serisini bozamasa da 4 maçlık gol yememe serisini durdurmuş oldu. Hem de iki golle… İkincisi uzatmalarda Aabid ile olacaktı.Maçın son yarım saatine girildiğinde hakem Fenerbahçe lehine tartışılabilir bir faul verdi. Tam formunu bulamamış İrfan Can nefis bir frikikle skoru 4-1 yaparken tüm eksiklerini kapattı.
Golden daha önemlisi müthiş bir dayanışma olmasıydı Fenerbahçe’de… Resmen serbest vuruşu ona bırakarak İrfan Can’ı kazanmak, moralini düzeltmek istedi arkadaşları.
Dördüncü golden sonra İsmail Kartal da son dakikaları milli maçlarda güzel oynayan Samet’i onurlandırmaya, sakatlıkları geçenlere ve kenarda bekleyenlere dakika ile moral vermeye ayırdı. Fenerbahçe maçı bitirince Aabid’in golü 90+4’te geldi ama skor yine netti.
Mütevazı futbol mahallemizde ezeli rakibiyle birlikte giriştikleri “ikiz kuleler” için amansız yarıştaki Fenerbahçe, an itibarıyla bir kat önde.
OBRADOVİÇ’İN F.BAHÇESİ GİBİ / BURCU KAPU
İki namağlup takımın karşılaşmasında, seriyi kimin kaybedeceğini tahmin etmenin zor olmadığı bir karşılaşma izledik dün akşam. Bu sene her maçı deplasman olan Hatayspor, ligin liderine karşı ayrı bir plan yapıp, alışık olmadığı şekilde üçlü/beşli savunma ile sahaya çıktı. Bunun bedelinin ne olacağı ise ilk yarıda belli oldu. Çok fazla pozisyon hatası, çok pas kaybı ve kalesinde gördüğü üç gol… Fenerbahçe karşısında maça çıkarken herkesin aklında şu olmalı, fazla risk almamak, kontrolü kaybetmemek, bildiğinden şaşmamak gerek. Yoksa bu Fenerbahçe affetmez.
Son dört maçında ilk on dakika içinde golü bulan sarı-lacivertliler, sadece kazanmıyor başka bir şey izletiyor. İşte o başka bir şey nedir, gelin onu konuşalım.
Mesela bu takım ligin en az gol yiyen takımı. Kazanma alışkanlığını savunma güvenliğiyle pekiştirmek liderlik oyunudur. Fenerbahçe ilk yarı rakibine kaleyi göstermeyip Hataylı futbolcuları sıfır şut çekerek soyunma odasına gitmek zorunda bıraktı. Yani kazanırken savunmak, fişi erken çekmek, oyun üstünlüğünün yanı sıra moral üstünlüğünü de ele geçirmektir. Ki bence bu her spor branşı için kazanmanın yarısıdır. Rakibin direnci kırılır, kazanma inancını kaybeder. Bu düşüşle öldürücü darbeyi vurmak daha kolay olur.
Bir başka şey, her maça coşkulu yüksek baskıyla başlaması. Fenerbahçe toplu baskıyı o kadar iyi yapıyor ki, oyunu bir an önce rakip ceza sahasına yıkabiliyor. Zaten iş o noktaya geldiğinde de kolaylıkla üstünlük kurup pozisyonları golle sonuçlandırıyor. Ve bunu gösterişsiz, sakin, hani yeni nesil meditasyoncuların dediği gibi akışta kalarak yapıyor.
Oyuncu havuzunu en iyi kullanan takım da Fenerbahçe… Kulübedeki herkes süre alabiliyor. Her mevkinin yedeği oynadığı pozisyonu dolduruyor. Yani Fenerbahçe başka bir şey izletiyor derken, demem o ki, temposu, iştahı, fizik gücü ile bu Fenerbahçe, Obradoviç’in başında olduğu takıma benziyor. O zaman da takım son periyoda girerken fişi çeker, tribünler son çeyreği tezahüratlarla, İzmir marşıyla geçirirdi. O takım Euroleague dahil birçok başarıya imza attı. Şimdi bu takım, taraftarına aynı başarıların gelebileceğini hayal ettiriyor.
Son olarak dün akşam ile ilgili bir soruyla bitirmek isterim. Sizce maçların temposunu kim belirler? Teknik direktörler? Doğrudur, stratejileriyle tempoyu şekillendirir. Futbolcular? O daha doğrudur. Topu ayağında tutan neticede onlardır, tempodan onlar sorumludur.
Ama bizde tempoyu kim belirliyor? Maalesef hakemler. Ya oyuna yetişemediğinden, ya performans sorunundan, ya da diye uzar liste. İşte dünyanın en iyi liglerinden farkımız sadece oyuncu kalitesi, takımların bütçesi değil, maalesef tempoya ayar veren hakemlerimiz.